23 Temmuz 2021 Cuma

Ne Zaman Buldum, Ne de Yorumbilgisine Yoğunlaşabildim

Buradaki yazılar yorgun argın internette gezinen okuyucuya hitap etti. Konunun etrafında dolaştım durdum. Makale türü yazıları ise bitmeden ve yayınlanmadan buraya bırakamıyorum, sağda solda kes yapıştıra maruz kaldık,  kendi yazdıklarımızı başkalarının imzalarıyla okuduk durduk yıllardır.

Blogları ayırmam bir dönem belli alanlarda yazılar arayan okuyucu kitlesi yüzündendi. Zamanla, okuyucu kitlesini genişletmek yerine online not alma alanlarına çevirdim bloglarımı. Uzun bir suredir de okuyucu kitlesinin uzaklaşmasını bekledim. Okunmamak kadar, her şeye karışan, eleştiri getirme yerine trip atan yeni okur yazar kütlesince okunmak da sorunlu.

Akademik hayata karşı tepkim ve mesafem, dışardaki düşünceye ilgi duyanların hakikat dertlerinin olmamasıyla dinmeye başlasa da, üniversitelerin düzeysizlikleri katıldığım bir kaç kongrede yüzüme çarptı. Fena oldum. Hakikat derdi oralarda da kalmamış kabul ettim.

Akademi dışında fikir üreten hiç bir odak kalmadı. Akademi de hızlı üretim peşinde zor konulardan kaçar oldu. Olgunlaştırılması uzun yıllar alan konulardan kaçınma akademik eleştirinin de çöküşünü getirdi. Dergiler tartışmama dergileri olarak çıkıyor, bir yığın paldır küldür yazılmış, estepetapüften makale, iddia, yazı. Eskiden tartışmaya açıklıkla yer edinmiş dergiler birbirini övenlerin ideoloji üretim çiftliklerine, kadrolar cemaatlere/biraderliklere dönüşmüş.

Özel Sayı dergilerinden birisinin redaktörüne onca hatayı sonraki sayılarda düzeltmeme, tartışmama meselesini sordum, bir şey anlamadı, boş boş baktı. Eskiden dergiler okuldu. Şimdi bültenlere dönüştü.

Artık bir şeyler yapmak için geç de kalınıyor. Düşünce Tarihçiliğinin, edebiyat kuramının sığ versiyonu felsefeyi, toplum kuramını da gerekçelemesiz, temellemesiz bir yola sokmak üzere.

Boşa mı direndik onca yıl diye sormamanın nedeni biraz da Max Planck'ın kuramsal fizik için söyledikleri ile ilgili. Bilen bilmeyene anlatsın. Onun adına kurulan enstitünün entellektüel anlamda çöküşünin temellerini anlatmak isterdim. Praxis International kadrosunun bir kısmının Bosna Hersek'teki militarist tavırlarını, geriye kalanlarında 'nereden gelirse gelsin'ci bir yazıyla onca acıyı, katliamı ve tecavüzü kınayamayışlarını anlatmam kimi ilgilendirir ki? Richard Bernstein ve Habermas'ın o büyük krizdeki düşük performanslarıyla aydının rolünün eleştirel düşüncenin yeni neslini yolda bırakışı vb zor konular. 

Universalia'nın sözcüleri meydanlardan çekilirken, Nominalia'nın mirasçıları bizi utandırdı. Postmodernler, yenisağcı düşünürler daha dürüst ve entellektüel tavır aldılar. 

Ömrümün 12 senesi Habermas çalışmakla geçmişti. Gadamer ile tartışmasında Gadamer'in hakkının verilmemesi Gadamer'i daha ciddi okumamla sonuçlandı. O gün bu gün zor zaman dostum oldu. Bu tartışma için çıkan yayınların düzeyi çok düşük. Meselenin hakkını vererek yazmak için de uzun bir süre geçim derdi çekmemek gerek. Her ara verişimde, meselede başadönmek zorunda kaldım. Sadece hafıza sorunu, unutma, yeniden yoğunlaşma meseleleri değil, daha ileri bir ufuktan, daha derinleşen bir tecrübeden değerlendirme gerekliliğinden. Yorumbilgisinin kendi buyrukları da hep baştan başlattı diyelim. Müthiş bir zaman kaybı kariyere yönelik eser verme meselesinden bakılırsa. Hakikatperverlikten bakıldığında ise iyi ki böyle oldu demem daha doğru olur.

Kongrelerin birisinde çok zaman kaybettiğimi ve meseleyi unuttuğumu alman konuşmacıların sürelerini bana vermeleri, frankfurterlerin adıbüyük cahillere karşı koruyucu kalkan gibi dikilip anlayamadıklarını izah etmelerine şahit olduğumda düşünmeyi bıraktım: Hayatsız felsefe olmaz. Zaman kaybetmemişiz. En zor entellektüel meselelerde bile gerçekliğimizin hakikatine dönüp bakmayı öğrenmenin başka yolu yok. hayatı, hayatını ciddiye alacaksın, bir sincap gibi.

Entellektüel çöküşün sol geleneğin çöküşü ile de bağlantısı var. Düşüncenin ideoloji (Marx'taki yanlış bilinç) ile değiş tokuşunun da eleştirisi sınırlı kaldı. Althusser geleneğinin türkiyedeki düşünceye olumsuz etkisini de kendisi ile anlamamak gerekir. Diğer ülkelerde aynı içe kapanmayı ve eleştirel diskurdan kaçışı yaşamadılar.

Geçtiğimiz yüzyılın yıldız düşünürü Gadamer idi. Zor, derin, hakikat peşinde. Habermas eleştirel düşünceyi taşıdı, genişletti, toplum kuramı ve bilgi sosyolojisine büyük katkılarda bulundu ama en büyük toplumsal sınanmasında tatile çıkardı. Bosna'da olup bitenler bizlere çok acı çektirdi. Anlatması zor, acı, kahredici. Bir entellektüel kuşağın üniversiteyi terketmesine yol açan suskunluk, batımerkezciliğin bencilce tercih edilmesi vs vs ...

(düzeltilmedi)

15 Eylül 2013 Pazar

Entellektüel Düzey


Bir şeyi çoktandır bulmuş olmak değil, bir şeyi soruyor olabilmek önemli.
Toplumsal entellektüel düzey daha çok neye ihtiyacımızın olduğunun ifadesidir.

Eldeki devasa entellektüel aygıt, birikim kendiliğinden konuşmaz, yeni bir şey söylemez.
Söylenmiş ve alıcısı olmayan söz  de söylenmemiş sayılmaz. Evet.

Bir şey söylenmemiştir, ancak, sorusu geldiğinde cevabı mayalanmaya başlar. Söylenmemiş de söyleneceklerin, söylenebilirliğin, söylenip de gün ışığına çıkamamışların kapsamı altındadır çoğu kez.

Hakikat sorusunu beklemez, bir zorunluluk olarak. Her hakikat iddiasının bir sorusu vardır.

2 Ekim 2012 Salı

Felsefe Açık Diskur ve Etkileşim İşidir!


Eleştirel bir duruş, kendini gözden geçirme olarak "felsefenin kendisine dönmesi/yönelmesi"ne itiraz edemeyiz. ”Kant'a dönüş” (hattâ ”Hegel'e geri dönüş!”) şiarının karşısına Husserl’in   ”şeylerin kendisine dönüş!”ü çıkarmasındaki hakîkat iddiasını da gözden kaçırmadan!

Felsefenin yapması gereken şey  "hayatın, görüngülerin kendisine dönüş" olmadığında bir içe kapanışın, hakîkati ideolojiye feda etmenin, hayat ve hakîkatten gelen eleştiri ile sınanışa kapanmanın önü açılır. Hayatın kendisine dönmeyen bir felsefe kısa sürede hakîkat kaybına uğrar, hakîkat iddialarını yitirmediğinde iddiaların ayrışmış çeşitliliğini yitirir.

Modernizm'in savunulması, korunması meselesinin felsefenin geleceği ile örtüştürülmesindeki ”modernizm” ile kasıt ”modern eleştirel demokratik diskur”un temelleri ise pek fazla itirazım olmaz. İşin doğrusu, Modernizm'in bir paradigma olarak tartışma konusu edilmesi olsa da.

Modern Diskur'un savunulmasının evrenseller-nominalia tartışmasına denk düşen tartışmaya da atıfta bulunması anlaşılır bir şeydir. ”Universalia”, evrenselleştirilebilir genel kavramlar, cümleler olmadan içinde eleştirel alışverişte bulunabileceğimiz, söz söyleyebileceğimiz ve düşüncenin çeşitlenebileceği diskurdaki eleştiri cezbedecek narrasyonları, önyargıları, hazır bulunan lafzı da kaybederiz kendisinden yola çıkılabilecek doğrular/eğriler kadar.

Modern  Diskur'un toplumsal, beşerî bilimlere ve doğa bilimlerine yazdığı kanunlu ilişkiler ve bilimsel bilginin bütün zamanlar için hakikikat açıcılığı sorunlu anlayışlar. Bilimsel bilginin ilerlemeli ve ilerlemeci modelinin bilimsel bilginin "bir kereliğine tüm zamanlar için"liği yanılgısını içten frenlediğini de unutmamamız gerekir. Modern bilim anlayışının içinde çeşitli pozitivizmler ve envai türlü pozitivzm eleştirileri (yerleşik/immanent?)dir. Modernitenin çeşitli sorunlarının modernizmin içinde de çözülebildiğini ifade etmemiz de hakkanî olacaktır.

Modernizm'in içinde de bilimlerin paradigmatik yapısı görülebilmiş durumdadır. Bu, modern olanın zorunlu olarak çıkaracağı sonuç'tan çok varolan eleştiri ile ilişkide şekillenen bir kavrayıştır.

Bilimlerin dönemselliği, zaman ve mekânsal sınırlılıkları, tarihsel ve dinamik oluşları tabii ki modernizmin bir gerekliliği veya eseri olarak ortaya çıkmadı. Modernizm zaman mekân tarihsellik, otorite ve önyargıdan koparılmış bir bilim anlayışının peşindeydi.

Otorite, intersubjektif ölçü ve gelenek eleştirisinin bazan bilimin ruhban sınıfını yaratılmasına, bazan bilimin otomatiğinin otorite ile yer değiştirmesine, 1984'ler, "Cesur Yeni Dünya"lar, Hiroşima'lar, kitle imha silahlarıyla siyaset, terör dengesi teorileri, Moskova Mahkemeleri gibi uzanımlarının abartılı olduğunu varsaysak bile popüler kültürel hegemonyaya ve içi boşalmış, estetiğinden ve gerçekliğinden koparılmış hayat tarzlarına yol açtığını unutmamak gerekir.

Habermas Modern Projeyi ”yarım (bırakılmış) proje” olarak görür ve tamamlamak isterken ”batı dünyası” ile ”diğer dünya” arasındaki evrenselleştirme sorunlarına takılır. Habermas'ın  ”Onların bizden öğrenecekleri olamaz mı?” iddiası ile Gadamer’in ”karşı tarafın bize bir söyleyeceği var!” düşüncesi burada modern-eleştirel diskur ile hümanist-eleştirel diskur’un ayrışma hattını oluşturuyor.
Bizde Hümanist Gelenek ile Aydınlanma Düşüncesi özdeşleştirilirken Modern Felsefi Diskur’da bu alanda bir ayrışma yaşanıyor. Hem Hümanist Gelenek'le hem de Modern Felsefi Düşünce ile geleneksel bağlarımızın olduğunu düşünmekle beraber Modern Diskur’un bir kontra-transfotmatif bir kavramsal model olarak alındığını, düşüncede belli bir sömürgesellik pozisyonu içerdiğini, batının tarihsel gelişim gerçekliğini algılamada, batının gerçekliğinin hakikatînin relativizasyonunda sorun yaşadığını düşünüyorum. Everenseller hem herkese açık ve herkes için, tarih karşısında herkes eşit, hem de tersi geçerli: ”Batı'nın süreçlerini yaşarsan doğal, hakiki ve evrenselsin!” yanılsaması. Batı’nın kriterleşmesi tarihten öğrenmeye değil, tarihsiz bir ideolojiye kapı açıyor.

”Roman en ileri edebî formdur!” önermesi bile batı merkezli bir anlayışın tartışılmamış dayatmasıdır. Yanlışlanmaya kapalı, ideolojik bir dayatma, projeksiyondur. Neden mesnevi değil de roman? Şahıslar, iç dünya, bireysellik; düz yazı - şiir; yazımerkezci ve sözmerkezci gelenekler; doğu ve batı üzerine kuramlar pozitivist olmayan, eleştiriye açık sosyolojik bir ilerleme anlayışına ve sokratik diyalog modeline izafeten kurcalanamamış durumda. Metinde sabitlenmiş ile değil, konuşma ya da diyalog içerisinde ilerleyen bir anlaşma hareketi içerir anlama. Yani yazılı da olsa söz bir tartışma süreci gerektirir ve sorunun önceliği, sorunun cevabını arıyor ya da buluyorluğunun önemi buralardadır.

Modern’in kaybı ile dünyanın irrasyonalizasyonu arasında bir paralellik, korrelasyon ya da ilişki varsa Modern’e sahip çıkma kaygısı anlaşılabilir bir kaygıdır. Modern hem en kapsamlı, karmaşık ve olgun modelleriyle eleştirilmeli; hem de modernizmin paradigmal yapısı ihmal edilmemelidir. Felsefi Yorumbilgisi gibi gelenekler modern olanı indirgemez, ideolojiye dönüştürmez; ideolojiye dönüştüğünden eleştirir, tıpkı eleştirel modern felsefenin yaptığındaki gibi.

Adorno ve Horkheimer'in kaygıları Habermas'ın İletişimsel Eylem Kuramıyla henüz dönüştürülmüş, çizigisine çekilebilmiş değil. Habermas ile modern projenin tamamlanabilmesinin epey sorunlu olduğunu gördük, elbette başka çabalar da olacaktır, öncelikle Habermasın aşılması kaydı ile. Aydınlanmanın Diyalektiği’nin naif bir kaygıdan yola çıkmadığını bize zaman gösterdi. Modernizm'in kazanımları (ki bence bunlar açık demokratik diskur, yanlışlanmaya açıklık, parlementer demokrasi vb) terkedilmeden, reddedilmeden Modernite’nin yanlışlarını aşarak ”ilerlemek” düşünce geleneklerinin her yöndeki akla yatkın akışlarının ifadesi olacaktır.

Bugün Modernizm'in eski bilim modellerinin peşinden gitmemesi reel bilim pratiklerinin eleştiriye açıklığıyla da alâkalı. İlkel bir modernizm eleştiriden geçmiş bir modernizmle artık pek benzeşmiyor. Jakoben, tepeden inmeci ilericiliğin, ya da sosyal darvinist bir sömürgeciliğin, otoriter ilerlemeci ideolojinin Kant sonrası aydınlanmacılıkla pek alâkası yoktur, ayırt etmek gerekir. Kant sonrası aydınlanma ile aydınlanma felsefesinin ilk biçimleri arasında dağlar kadar fark vardır.

Modernizm iddiaları özgün, otantik, saf, bozulmamış bir modernizm'in ifadesi değil, çeşitli modernist duruşlar var ve bunlar diğer düşüncelerle karşılaşmış, etkileşmiş duruşların ifadesi. Karşılıklı söyleşebilen, konuşabilen, birbirini eleştirebilen, tartışabilen geleneklerin varlığı ve etkileşimi sanıldığından daha belirleyici.

"Artık yeni şeyler söyleyemeyiş"i üzerinden felsefenin kendisini konu etmesi, ele alması, kendisini gözden geçirip eleştirmesi elbette doğru yöntemini buldukça hakikatle örtüşen büyülü ve büyüleyici bir teoriye dönüşün değil; bir praksis felsefesine, fronesis’e yönelimin ifadesi olacaktır. Modern dönemin abartılı ve yukarıdan aşağıya buyuran; hayatı, hayat tarzlarını ve praksisi belirleyen teori anlayışına demokratik, insanî, hakîki ve hakîkatli bir itiraz olarak. Gerçekliğimizin hakikatinden konuşma ve iddiada bulunma olarak, yeniden!

18 Nisan 2012 Çarşamba

Öyle ise Öyledir!


Öyleyse öyledir. Böyleyse böyle.

Nasıl ise öyledir, ne ise o olacak olan.

Doğru anlama yoktur: Her anlama geç anlamadır, geçici anlamadır. Yanlış anlaşılmaya itiraz, demediğini söylememiş olmak içindir. "Sorumluluğunu üslenmeyeceğim, savunmayacağım sözü kimse ağzıma koymasın"dır.

Her anlamanın geç anlama oluşunda da, bir başka yerden anlayışa göre yanlış anlama olabilmesinde de sorun yok. Anlama zaten budur, bundan ibarettir. Anlama, anlamanın kapısını açar. Anlayan anlaşılandan, anlaşılan mevzu üzerinde daha ileride olsa bile, anladığının içeriğini boşaltamaz, tüm zamanlar için sabitleyemez. Anlaşılan yorumdan ibarettir. Uygulanan da.

Anlama özel değil kamusaldır, yazıda çivilenen değil, konuşmayla kendisine hareket edilen anlaşmadadır.

Anlaşma imkânı paylaşılanın, bölüşülenin, sırt dönülenin, çarpıtılanın dünyasındadır.

"Yanlış anlama" çarpıtma olduğunda sorunludur, doğru anlama zaten yoktur, olsaydı da sabitlenemez, avuçta tutulamazdı.

Çarpıtma, öznelliğin masumiyet ifadesi de olabilir, tartışmaya kapalılıkta, dayatmada yitirilebilecek bir masumiyetin. 

Anlama, tartışmaya kapalı olduğunda tahakküm eder nesnesine. Nesnesini "Onun bana bir diyeceği var!"dan görmek, söyleyeni kendi sözünün otoritesi görmek "Ona bir diyeceğim var, Onun da benden bir öğreneceği olamaz mı yani' den farklıdır.

Dinlediğimin, okuduğumun bana bir diyeceği var!

"Söylediğin budur!" doğru anlama iddiasında bulunan bir yanlış anlamadır. Hiç bir yanlış anlama "bu bir anlama değildir, bu bir yanlış anlamadır!" demez.

Yanlış yorumu dışlayan, yanlış yorumdaki "doğru"dan, yanlış yorumla ulaşılacak "doğru"dan kaçıştır.

Doğrudan kaçış, sabitlenecek, sonuçlanacak, bitirilip tüketilecek olandan kaçış değildir: "Evet bunu söylüyorum!"dan, doğrulamadan, başkasını onaylama'dan kaçıştır.

Ve kaçış yüzleşmenin gölgesinden yaratılmıştır.

İnsanî olan, insanîdir.