12 Aralık 2009 Cumartesi

Akıl, Aşk, Bütünlük Kaybı

1

Akıl bir yere gidiyorken vücut başka yere gidiyorsa düşünmüyorsun, ezberdesin.
Telâş, aklın vücuttan koparılması olduğunda, vücut terki ile kopan hakikatle olan bağımız.
Akıl, hayata tahakküme dönüştüğünde, hayatsızlık ve red olduğunda aklın red edilişi aslında akılsızlığın red edilişi.
Akıl, dünyasından koptuğunda, gerçekliğinin hakikatini reddettiğinde, kendisiyle düzeleceği, öğreneceği bir şey kalmıyor, dünyada dünyasızlık mümkünse.
Hep vücudun nefse alâkası konuşuldu. Aklın ezbere kaçışı, ezberde mantıklı olana, yani hakikatsiz bir zerafet, alâkalılık, ilintililik, birbirine açılırlık, birbirinden çıkarlık ve uyuma kapılması unutuldu.
Vücudumuz, nefsimiz, ihtiyaçlarımızla kuyuya çekilmiyoruz hep, bulutlara doğru yükselen başaşağı bir kuyudan da çekilip alınıyoruz.
Hayalin uçuculuklarından genişleticiliğine, estetiğin hakikatsizlikliklerinden zenginleştiriciliğine, hukukun kitabiliğinden uygulamalılığına geçiş yapıyoruz. Tahayyül edişin hayal edişine geri çekiliyoruz.
Vücutla aklın birbirini düzeltebilirliği bir galebe gelme işi değil alışveriş, interaksiyon, dinamik, diyalektik.
Tek başına uçup buharlaşabilecek olan herşey alışverişte, etkileşimde eylemenin ve praksisin eleştirel temelinde oluyorlar.

2

Aşk ve aklın alışveriş içindelikte ayrımı, aşkın intearktivitesi, primordiyalitesi ve toplumsallaştırıcılığından da olsa gerek. Başkalığın önünde eğilme; kibrin, gururun, yanılsamış yalnızlığımızın 'kendini bilme'ye doğru hareketi.
Aşk, hem maddî- manevî diyalektiğinin hakikate açılışında, hem de hakikat-hayal diyalektiğinin estetik açılımında...
Hakikat, bizim dışımızdaki haliyle, üzerine ahkâm kesebileceklerimizin kavramı değil. Bizim hakikatimiz, üzerine konuşabildiğimiz ve konuştuğumuzu anlamlandırabilen, saatlerimizi birbirine ayarlatan hakikat. Gerçekliğimizin, bir yerlerde ve zamanlarda yerleşikliklerimizin, gerçekliklerimizin hakikati.

3

Vücudu hayat tasarımında itmiş görünen vücutçu ve tüketici nesillerin akıl ve vücutta şizofrenik ayrışma eğilimi, bir biradada tutucu, bütünleştirici süreç ve kavrayışlardan kaçmalarından da. Epistemik/analitik bir düalite ya da ikilik, reel addedilen bir düalite olarak karşımıza çıkıyor verili hakikat kaybı içerisinde. Bu hakikat kaybı hem genel ve üzerine konuşulamayacak olandan farkındalığı yitiriş, hem de gerçekliğimizin hakikatinin yerini ilkel, ürkek ve hakikatle düzeltilmeye direnç gösteren mükemmelleştirilmiş kabûsa, ezbere tutunuş. Maddî-manevî, vücut-entellekt, beden ve ruh ayrımları manevî, ruhî ve entellektül olanın niteliksel ölçüm kalıpları (IQ, başarı, derece, konum ve heves kalıpları) maddenin hakikatini reddeden bir şizofrenik-idealist vücut ve madde saplantısına doğru gitmekte. Toplumsallığa olan direnç bireyciliğin bireysellikle tanışmasını ve hakikatiyle düzeltilmesini engelliyor.
Psikanalizi bireysel düzeyden çıkarıp, toplumsal alana analoji halinde taşımanın, hakikatle düzelmeyi bıraktırıp, hakikate terapi yapılabileceğine kadar gidebilecek özellikleri de taşıyabileceğinden toplum kuramı ve yorumbilgisinde haklı olarak eleştirdik.
Bu güne kadar düşündüğümü düzelterek ifade edersem, psikanalitik analojinin doğrulanabilir, meşruiyet talep eden bir yanı da var, düşünüldüğünden farklı olarak şekillenerek ufuk açıyor, eğer şizofreninin kültürel/toplumsal bir boyutunun olduğunu kabul edebilirsek .
Hayatsız hazcılık ile hayatlılığın iş aleyhinde itilişine de denk düşen bir sorun alanı. Toplumsallaşmanın bireyselleşme kanallarının daralmış kişiselliğin yapıları karşısında gerilemesi. Kişisellik de kişiselliğini, ortaklaştırıcılığını ve itiraz talep ederek bireyselleştirebiliciliğini hakiki iletişim ve hakikatlilik kaybıyla yitirirken.
Yeni gerçekçi geçiniş türlerindeki gerçek kaybı, gerçekliğin ayrışıp dağılmışlığı üzerine kurulu ve bireysel planda. İdeolojinin bireysel planda hakikatin yerini almışlığı biçiminde de üzerinde düşünebilirz.
Medeniyet çözülmeleri, toplumsallaşmalarda çözülme içinde kendisini gösteren bütünlük kaybından yola çıkarak topumsal boyutta da birşeyler söyleme imkanımız var: İdeolojik bir tüketicilik, gerçeksiz estetik mantıksallık ve bütünlük, düşüncenin kitabilik ve alanına hapsolmuşlukta tüketilmesi. Düşünce üretimi de bir hakikatsizlik tüketimi, eleştirilebilirliğini yitirmiş tüketici idealizm içinde hayatsızlık buluyor. Geçmişte popkültür eleştirisinde söz konusu edilebilecek olanlar, bu gün kültür kurumlarının, üniversitelerin ve toplumsallştırıcı kurum ve yapılara müdahalelerin temel şekillenmelerinde. Maddi yeniden üretim ve iktisadın emek boyutundan ve vatandaşlık hukukundan koparılmışlığında kendisini gösterebilecek bir süreçle karşı karşıyayız.
Adorno ve Horkheimer'i Nietzche’nin hayatsızlık eleştirisi ile buluşturan, postmodern eleştiriyi onların çıkışları ile gözden geçirmemize yol açabilecek olan bir bütünlük kaybı toplumsuzluk, vücutsuzluk, hakikatsizlik, gerçeksiz praksis ile karşı karşıyayız.

4
Bütünlük, tek başına bizim talebimiz olduğunda ontogenetiğin filogenetiği tamiri olarak da anlaşılabilecek bir terapeftik hareket olarak anlaşılabilirdi. Geleneğin tasfiye edilmemişliği, alanların alanlara filizlenebilirliği ile abartılmaması gereken, temellendirici, kurucu görülmemesi şartıyla anlaşılabilirliği olan bir hareket.
Bütünleşmişiği içinde dünyadalık ve dünyalılık kazanmamız, insanlığımızı bulmamız, sınamamız ve başkalarıyla ortaklıklar (yani kişilik kazanma süreçleri) içinde farklılaşma ve ayrışma (yani bireyselleşme kazanma) sosyal, kültürel ve hatta bir biçimde geleneksel de olsa, 'doğal gelen' bir süreçte ve birikegelmiş toplumsallıkta, kendini düzelte(bile)n bir dinamik ve diyalektikte hayat buluyor.
Ontogenetik ve filogenetik arasındaki alışveriş dinamiğin, toplumsallığın, varlığın, gerçekliğin, hakikatin, içinde farklı olunabilirliğin mümkün oluş dünyalarının kimselerin kaçınamayacağı anlamıyla 'doğal hareketlerinde' ve interaktif diyalektiğinde algılanması gereken bir şekillenme, ete kemiğe bürünme.

5

‘İnsan doğası’na bu kadar göndermede bulunulan bir dönemde süreçlerin ‘doğa’sı ve hayat tarzlarının hakikat dinamikleri darmadağın edilmekte. Konuşmanın tamir ediciliğini kabul etsek de, tamir edici toplumbilimlerinin varlığı ve gözlemlenebilecek dağıtıcı hareketlerin bir başka genel bütünlük içerisinde hareket edip etmediği konusunda konuşulması gereken daha çok şey var.



12 Aralık 09