2 Ekim 2012 Salı

Felsefe Açık Diskur ve Etkileşim İşidir!


Eleştirel bir duruş, kendini gözden geçirme olarak "felsefenin kendisine dönmesi/yönelmesi"ne itiraz edemeyiz. ”Kant'a dönüş” (hattâ ”Hegel'e geri dönüş!”) şiarının karşısına Husserl’in   ”şeylerin kendisine dönüş!”ü çıkarmasındaki hakîkat iddiasını da gözden kaçırmadan!

Felsefenin yapması gereken şey  "hayatın, görüngülerin kendisine dönüş" olmadığında bir içe kapanışın, hakîkati ideolojiye feda etmenin, hayat ve hakîkatten gelen eleştiri ile sınanışa kapanmanın önü açılır. Hayatın kendisine dönmeyen bir felsefe kısa sürede hakîkat kaybına uğrar, hakîkat iddialarını yitirmediğinde iddiaların ayrışmış çeşitliliğini yitirir.

Modernizm'in savunulması, korunması meselesinin felsefenin geleceği ile örtüştürülmesindeki ”modernizm” ile kasıt ”modern eleştirel demokratik diskur”un temelleri ise pek fazla itirazım olmaz. İşin doğrusu, Modernizm'in bir paradigma olarak tartışma konusu edilmesi olsa da.

Modern Diskur'un savunulmasının evrenseller-nominalia tartışmasına denk düşen tartışmaya da atıfta bulunması anlaşılır bir şeydir. ”Universalia”, evrenselleştirilebilir genel kavramlar, cümleler olmadan içinde eleştirel alışverişte bulunabileceğimiz, söz söyleyebileceğimiz ve düşüncenin çeşitlenebileceği diskurdaki eleştiri cezbedecek narrasyonları, önyargıları, hazır bulunan lafzı da kaybederiz kendisinden yola çıkılabilecek doğrular/eğriler kadar.

Modern  Diskur'un toplumsal, beşerî bilimlere ve doğa bilimlerine yazdığı kanunlu ilişkiler ve bilimsel bilginin bütün zamanlar için hakikikat açıcılığı sorunlu anlayışlar. Bilimsel bilginin ilerlemeli ve ilerlemeci modelinin bilimsel bilginin "bir kereliğine tüm zamanlar için"liği yanılgısını içten frenlediğini de unutmamamız gerekir. Modern bilim anlayışının içinde çeşitli pozitivizmler ve envai türlü pozitivzm eleştirileri (yerleşik/immanent?)dir. Modernitenin çeşitli sorunlarının modernizmin içinde de çözülebildiğini ifade etmemiz de hakkanî olacaktır.

Modernizm'in içinde de bilimlerin paradigmatik yapısı görülebilmiş durumdadır. Bu, modern olanın zorunlu olarak çıkaracağı sonuç'tan çok varolan eleştiri ile ilişkide şekillenen bir kavrayıştır.

Bilimlerin dönemselliği, zaman ve mekânsal sınırlılıkları, tarihsel ve dinamik oluşları tabii ki modernizmin bir gerekliliği veya eseri olarak ortaya çıkmadı. Modernizm zaman mekân tarihsellik, otorite ve önyargıdan koparılmış bir bilim anlayışının peşindeydi.

Otorite, intersubjektif ölçü ve gelenek eleştirisinin bazan bilimin ruhban sınıfını yaratılmasına, bazan bilimin otomatiğinin otorite ile yer değiştirmesine, 1984'ler, "Cesur Yeni Dünya"lar, Hiroşima'lar, kitle imha silahlarıyla siyaset, terör dengesi teorileri, Moskova Mahkemeleri gibi uzanımlarının abartılı olduğunu varsaysak bile popüler kültürel hegemonyaya ve içi boşalmış, estetiğinden ve gerçekliğinden koparılmış hayat tarzlarına yol açtığını unutmamak gerekir.

Habermas Modern Projeyi ”yarım (bırakılmış) proje” olarak görür ve tamamlamak isterken ”batı dünyası” ile ”diğer dünya” arasındaki evrenselleştirme sorunlarına takılır. Habermas'ın  ”Onların bizden öğrenecekleri olamaz mı?” iddiası ile Gadamer’in ”karşı tarafın bize bir söyleyeceği var!” düşüncesi burada modern-eleştirel diskur ile hümanist-eleştirel diskur’un ayrışma hattını oluşturuyor.
Bizde Hümanist Gelenek ile Aydınlanma Düşüncesi özdeşleştirilirken Modern Felsefi Diskur’da bu alanda bir ayrışma yaşanıyor. Hem Hümanist Gelenek'le hem de Modern Felsefi Düşünce ile geleneksel bağlarımızın olduğunu düşünmekle beraber Modern Diskur’un bir kontra-transfotmatif bir kavramsal model olarak alındığını, düşüncede belli bir sömürgesellik pozisyonu içerdiğini, batının tarihsel gelişim gerçekliğini algılamada, batının gerçekliğinin hakikatînin relativizasyonunda sorun yaşadığını düşünüyorum. Everenseller hem herkese açık ve herkes için, tarih karşısında herkes eşit, hem de tersi geçerli: ”Batı'nın süreçlerini yaşarsan doğal, hakiki ve evrenselsin!” yanılsaması. Batı’nın kriterleşmesi tarihten öğrenmeye değil, tarihsiz bir ideolojiye kapı açıyor.

”Roman en ileri edebî formdur!” önermesi bile batı merkezli bir anlayışın tartışılmamış dayatmasıdır. Yanlışlanmaya kapalı, ideolojik bir dayatma, projeksiyondur. Neden mesnevi değil de roman? Şahıslar, iç dünya, bireysellik; düz yazı - şiir; yazımerkezci ve sözmerkezci gelenekler; doğu ve batı üzerine kuramlar pozitivist olmayan, eleştiriye açık sosyolojik bir ilerleme anlayışına ve sokratik diyalog modeline izafeten kurcalanamamış durumda. Metinde sabitlenmiş ile değil, konuşma ya da diyalog içerisinde ilerleyen bir anlaşma hareketi içerir anlama. Yani yazılı da olsa söz bir tartışma süreci gerektirir ve sorunun önceliği, sorunun cevabını arıyor ya da buluyorluğunun önemi buralardadır.

Modern’in kaybı ile dünyanın irrasyonalizasyonu arasında bir paralellik, korrelasyon ya da ilişki varsa Modern’e sahip çıkma kaygısı anlaşılabilir bir kaygıdır. Modern hem en kapsamlı, karmaşık ve olgun modelleriyle eleştirilmeli; hem de modernizmin paradigmal yapısı ihmal edilmemelidir. Felsefi Yorumbilgisi gibi gelenekler modern olanı indirgemez, ideolojiye dönüştürmez; ideolojiye dönüştüğünden eleştirir, tıpkı eleştirel modern felsefenin yaptığındaki gibi.

Adorno ve Horkheimer'in kaygıları Habermas'ın İletişimsel Eylem Kuramıyla henüz dönüştürülmüş, çizigisine çekilebilmiş değil. Habermas ile modern projenin tamamlanabilmesinin epey sorunlu olduğunu gördük, elbette başka çabalar da olacaktır, öncelikle Habermasın aşılması kaydı ile. Aydınlanmanın Diyalektiği’nin naif bir kaygıdan yola çıkmadığını bize zaman gösterdi. Modernizm'in kazanımları (ki bence bunlar açık demokratik diskur, yanlışlanmaya açıklık, parlementer demokrasi vb) terkedilmeden, reddedilmeden Modernite’nin yanlışlarını aşarak ”ilerlemek” düşünce geleneklerinin her yöndeki akla yatkın akışlarının ifadesi olacaktır.

Bugün Modernizm'in eski bilim modellerinin peşinden gitmemesi reel bilim pratiklerinin eleştiriye açıklığıyla da alâkalı. İlkel bir modernizm eleştiriden geçmiş bir modernizmle artık pek benzeşmiyor. Jakoben, tepeden inmeci ilericiliğin, ya da sosyal darvinist bir sömürgeciliğin, otoriter ilerlemeci ideolojinin Kant sonrası aydınlanmacılıkla pek alâkası yoktur, ayırt etmek gerekir. Kant sonrası aydınlanma ile aydınlanma felsefesinin ilk biçimleri arasında dağlar kadar fark vardır.

Modernizm iddiaları özgün, otantik, saf, bozulmamış bir modernizm'in ifadesi değil, çeşitli modernist duruşlar var ve bunlar diğer düşüncelerle karşılaşmış, etkileşmiş duruşların ifadesi. Karşılıklı söyleşebilen, konuşabilen, birbirini eleştirebilen, tartışabilen geleneklerin varlığı ve etkileşimi sanıldığından daha belirleyici.

"Artık yeni şeyler söyleyemeyiş"i üzerinden felsefenin kendisini konu etmesi, ele alması, kendisini gözden geçirip eleştirmesi elbette doğru yöntemini buldukça hakikatle örtüşen büyülü ve büyüleyici bir teoriye dönüşün değil; bir praksis felsefesine, fronesis’e yönelimin ifadesi olacaktır. Modern dönemin abartılı ve yukarıdan aşağıya buyuran; hayatı, hayat tarzlarını ve praksisi belirleyen teori anlayışına demokratik, insanî, hakîki ve hakîkatli bir itiraz olarak. Gerçekliğimizin hakikatinden konuşma ve iddiada bulunma olarak, yeniden!