13 Kasım 2011 Pazar

Soğuksavaşın Tıbbiye Kolu, Akıl ve Zekâ Üzerine Not

Birisi Mamak Askeri Cezaevinde diğeri Cerrahpaşa Tıp Fakültesinde görev yapmış iki hekimin, iki tıp profesörünün mahkûmlar, işkence mağdurları üzerine hazırladıkları araştırma raporlarını ve bildirileri okuyorum.

Okuduğum ilkel bir psikiyatri, sosyal interaksiyonun farkına varmamış bir sosyalleşme anlayışı, külüstür bir kriminoloji ideolojisi, inceliği olmayan fikir yürütmeler ve cehalet, derin ve ukalâ bir cehalet.

Mahkûmların zekâ kıtlığı üzerine yazmış birisi. Ötekisinin kast anlayışını andıran bir doğuştan suçlu-suçluluk tezi var gibi görünüyor.

Okuduklarımda ilgimi çeken, bu şahısların kriminolojiye verdikleri önemi kendi bilim dallarına vermemiş oluşları. Tıbbî deontolojiden habersiz ve dünya hallerine karşı dokunulmaz taraftan olduklarından haberdar edici bir havadalar. Ahireti var mı bu muhafazakârlığın? Varsa nasıl bir ahiret, dünya yargısı umurlarında olmadığına, kendi doğrularını mistifisize edebildiklerine göre?

Psikiyatrinin alanında kimbilir kaç ”bilim adamı” bu şahışsların rehberliği ve koruması altında yetiştiler. 12 eylül sonrası psikiyatri, psikanaliz ve kriminoloji metinlerine göz atmamız ve eleştiriden geçirmemiz, birileri eğer bilim yapabildilerse onların da hakkını verebilmemiz gerekiyor.

Baskı altındaki bireyin davranış biçimlerini, kapanışlarını, içe dönüşlerini farkedememiş olmaları işkence mühendisliği yapmadıklarını ancak, ”ideolojinin” hekim hırkası giymiş komiserleri olduklarını gösteriyor. Mahkûmların kaderleri üzerine söz haklarının olduğunu düşünmeleri, adaletin kurumlaşması ve gerçekleşmesi süreçleri üzerinde kafa yormamaları kriminolojik ilgilerini psikiyatrinin alanına çektiklerini açığa vuruyor. Bir bilim dalı, alanı değil, bir revir ve vesayet olarak psikiyatri!

Benzeri bir dünyayı toplama kampları dışında bir bağlamda da düşünmek isteyenlere "Frances"i izlemelerini salık veririm.

Mamakta görev yapan, şimdilerde profesör olan kişi, zekâ üzerine ahkâm keserken, aynı cezaevinde tecavüze uğramış 30 küsür genç kızın bulunduğunu farkedebilecek bir zeka derinliğine sahip değil. İnsanların acılarını yüzlerinden okuyamayan, zekâlarını okuyup ölçebiliyor kanaatinde.

Farketmemezlikten gelişler ise bazı biçimleriyle birilerince uyanıklık olarak görülebilse de zekâ işi değil. Bahsettikleri akılsız bir zekâ olmalı! Akılsızın sorumluluğu da, vicdanı da olmaz. Görmek, anladığını ve bildiğini insanlıkla, hayatla hakikatle düzeltmek insanlıkta karar kılmışlara mahsustur. Kapısı insanlaşmaya açık olanlara.

Onlar belki de bunu yarım yamalak kavradıklarından mahkûmları tımar etme derdindeler. Oysa kendilerinde adaletin herhangi bir anlamıyla sorumluluk duygusu yok. Ezberlerini delebilen, deşebilen hiç bir hakikatten gelecek ışığa açılmış perde yok.

Karşılarında aç, eziyete uğramış, ele verilmiş, arkadaşlarını ele vermiş, direnmiş, direnmekte olan, orada niçin bulunduğunu anlayamayan gecesi gündüzüne karışmış, doğrusunu da eğrisini de anlatmaya tereddütlü bin bir insan var.

”Hayvanlarla ilişkiye girdiniz mi?” diye soruyorlar, ”babanızdan sopa yediniz mi?”.

Evet, ahlâksızlık akılsızlığın en derin formu!

2 Kasım 2011 Çarşamba

Tombilikus Dombiliks Notiksus Araştırmaları Enstitüsü Kuruldu!

Tombilikus Dombiliks Notiksus Araştırmaları Enstitüsü faaliyete geçmiş bulunuyor.

İlk araştırma raporu sosyolingvistik'in alanında, Tombilikus Dombiliks Notiksus'un dil bilinci üzerine fenomenolojik bir çalışma.